Şii Müslümanların Kerbela için kutsallığının Mekke ve Hac’ınkinden daha büyük(iyi) olduğu doğru mu?

Şii Müslümanların Kerbela için kutsallığının Mekke ve Hac’ınkinden daha büyük(iyi) olduğu doğru mu?

Şii Müslümanların Kerbela için kutsallığının Mekke ve Hac’ınkinden daha büyük(iyi) olduğu doğru mu? 1920 1080 The Office Of His Eminence Sheikh al-Habib

SORU:

Bu Kuveytli kız kardeşiniz Jāzī, ben Sünni bir kadınım ve mezhebinize çok saygı duyuyorum çünkü Müslümanların eşit olduğuna ve (onların) Allah’ın birliği konusunda hemfikir olduklarına ve Muhammed’in Peygamberliğini kabul ettiklerine inanıyorum. Ama farkında olduğunuz gibi, düşünce okulunuza karşı konuşan birçok kişi var ve aynı şey bizim düşünce okulumuzda da oluyor. Şii sahabelerime bu konuda sormak istemedim, ama yaptığım tek şey Şeyh Habib ile iletişim kurmak için posta adresinizi sormaktı, çünkü o bir bilgi sahibidir ve umarım bana fayda sağlar, çünkü bazı sorularım var ve umarım onlara cevap verebilir.

Ehli Sünnetlerinin bazılarından Kerbela şehrini Mekke’den daha çok kutsadığınızı duydum; ayrıca, bazıları orada hac yapıp kabirler için kıldığınızı ve onun ödülünü Hac’dan daha büyük(iyi) gördüğünüzü söylüyor, bu doğru mu? Kanıt nedir? Ve Allah adına bu iddialardan şüphe duyuyorum; ve eğer bu Hac olarak kabul ediliyorsa, bununla ne kastedilmektedir? Senden başka değil senden haber almak isterim.


CEVAP:

Bismillahirrahmanirrahim
Allah, Muhammed’i ve ailesini selat eylesin, yeniden ortaya çıkmalarını hızlandırsın ve düşmanlarını lanetlesin.

Kerbela’nın kutsal topraklarının büyük Mekke ülkesinden üstün olduğu ve (Kerbela) yeryüzünün geri kalanından üstün olduğu, seçilmiş Peygamber soyundan masum İmamlarımız tarafından ispatlanmıştır. Dahası, cennetteki (cennet) en iyi ülke bile. Ve buna güvenilir Mustafid rivayetlerinde [1] değinilmiştir.

Ve eğer bize karşı çıkanlar, bunu inkar etmekte ısrar eder ve Ehl-Beyt’in rivayetlerini reddetmeye karar verirlerse, o zaman kaynaklarında ve İmamlarının ve alimlerinin ifadelerinden de (Mekke’den başka yerleri daha kutsal gördükleri) kanıtlanmıştır. Ve bu şudur:

Buhari, Peygamber Efendimiz’den Rāfi ‘bin Hudayj’den:

“El-Medine Mekke’den daha büyüktür(iyi)” dediğini rivayet etmiştir.
(Al-Tārīkh al-Kabīr Buhari’den, C1 s. 160 ve Tabarānî de aynı şekilde bunu Al-Mu’jamul Kabir, V4, s.288’de anlatmıştır)

Ve bu nedenle, Ömer bin Al-Hattab ve Maliklerin İmamı Malik bin Anas ve daha çok Medine Uleması buna inanırlardı (Medine Mekke’den daha büyüktür(iyi)).

El-Manav dedi ki:

El-Manav dedi ki: “El-Medine Mekke’den daha büyüktür(iyi), çünkü Elçinin kutsal sığınağı, vahiy yeri ve nimetlerin yeri ve İslam’ın sözünün güçlendirildiği ve yasaların uygulandığı ve yükümlülüklerin çoğunun ortaya çıktığı yerdir.’’ Bu nedenle Medine’nin Mekke üzerindeki üstünlüğünün kanaatindeydiler ve bu Ömer, Malik ve Medine halkının çoğunun görüşüydü. “
(Faydul Qadīr, Al-Manavî, c.6, s. 343).

Ve İbn Kesir dedi ki:

“İmam Malik ve arkadaşları, Medine’nin Mescid-i Haram’dan daha güzel olduğu görüşüne yöneldiler, çünkü Mescid-i Haram Hz. İbrahim tarafından, Medine ise Hz. Muhammed tarafından yaptırılmıştır ve Muhammed’in İbrahim’den üstün olduğu açıktır ”.
(Al-Bidāyah wan-Nihâyah, İbn Kesir, C3, s. 267).

Kabe’yi Medine’ye tercih eden muhaliflerimizin alimlerinden olanlar bile, Peygamberin mezarına geldiğinde bir istisna yaptılar ve Kutsal Kabe’den daha üstün olduğunu söylediler ve bu konuda bir fikir birliğine vardılar. Ve onlardan bazıları, Allah’ın arşına bile onun şerefli kabirini tercih ettiler!

El-Manav dedi ki:

“Peygamber’in vücut kısımlarını içeren yer dışında Kabe’nin Medine’den daha iyi olduğu, buranın Kabe’den bile daha iyi olduğunu göstermektedir; bu çoğunluk fikir birliğine bağlıdır ”.
(Faydul Qadīr, Manavî, C6, s. 343).

Ve İbn Abidīn dedi ki:

Peygamberimizin kutsal organlarından nelerin dahil olduğu, oybirliği ile yeryüzünün geri kalanından daha iyidir.
(Hāshīya rad al-muhtār, İbn Abidīn, C2, s. 688).

Ve El-Hasfaki dedi:

“Onun (peygamberler) organlarından dahil edilen şey, dünyanın geri kalanından tamamen daha iyidir, Kabe’den, taht ve sandalyeden(kürsi) bile daha fazladır,”
(Al-Dar al-Mukhtār, El-Hasfakî, c.2 s.688).

Ve bu nedenle muhaliflerimiz, Peygamberimizin şerefli camisinde namaz ve ibadetin mükafatının, Mescid-i Haram’da kılmaktan daha büyük olduğunu söylediler.

Al-Dasūqī dediki:

“Ve Medine üstün kabul edildiğinde, o zaman camide namaz veya İtikaf gibi eylemlerin ardından gelen ödül, Mekke’deki camide yapılmaktan daha mükafattır.”
(Hāshīya Al-Dasūqī ala al-Sharh al kabīr, v2 s. 173)

Bu nedenle kutsal Medine, kutsal Mekke’den üstündür, Peygamberin şerefli türbesi, Kabe’den daha şerefli olana göre daha üstündür ve onun masum Peygamberini içermesinden dolayıdır ve bu üstünlük ölçüsüdür. Bu standardın, Peygamberimizin özünden dolayı başka bir kişiye verildiğini görüyoruz; daha sonra aynı kararın verilmesi gerekir (bu pozisyondaki bir sonraki kişiye) ve bu ilahi kanunun Peygamber tarafından zikredildiğini görürüz:

“Hüseyin benden ve ben Hüseyin’denim”
(Al-Buhari’den, Tarikhul Kabir, v8, s.415 ve Al-Tirmidhi tarafından Sunan c.5, s. 658’de ve Ahmed, Musnad v.4 s. 172 ve Silsila al-Sahihah no. 1227 tarafından anlatılıyor ve Al-Albani gibi diğerleri de bunu doğruladı(sahih olarak)).

Ve bu rivayetin ispatı ile, İlâhi kanunun statülerini eşit kıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yalnızca Peygamber için ispatlanmış olan belirli nitelikler dışında, Peygamber için olan her statü, torunu için de geçerlidir ve tam tersi de geçerlidir [2]. Buna göre, tercih standardı ikisi arasında (Peygamber ve Hüseyin) birleştirilir, bu da Hüseyin’in gömülü olduğu yerin dedesinin kalıntılarının bulunduğu yerin kutsal statüsüne sahip olduğu anlamına gelir. Ve Hüseyin’in kalıntılarının bulunduğu mezar, Peygamberin kalıntılarının bulunduğu dedesinin mezarı olarak kutsal statüdedir.

Bu nedenle sonuç, Kerbela’nın kutsal toprağının Medine’nin kutsal toprağı gibi olmasıdır; Mekke’den üstün. Hüseyin’in kutsal cenazesi, büyük(iyi) Kabe’den daha üstün olan Peygamber Efendimizin şerefli cenaze töreni gibidir. Özellikle Allah katında müminin kutsallığının Kabe’nin kutsallığından ne kadar büyük(iyi) olduğuna dair rivayet edilenlerle.

Ve Abdullah bin Ömer’den bir rivayette şöyle dedi:

Reslullah’ın Kabe’yi tavaf ettiğini ve şöyle dediğini gördüm: ‘Ne kadar iyisin ve kokun ne kadar güzel; ne kadar harikasın ve kutsallığın ne kadar büyük. Muhammed’in ruhu Elinde Olan’a göre, müminin kutsallığı Allah’ın önünde sizin kutsallığınızdan, kanından ve malından ve onun hakkında iyilik dışında bir şey düşünmekten daha büyüktür.
Sunan bin Majah, cilt 2, s. 1297.

Ve size gösterildiğinde, Kerbela’nın üstünlüğüne dair inancıyla Ehl-i Beyt Şiisini karalayanların halifeleri Ömer’den dolayı çifte standartları olduğunu bilirsiniz. İmam Malikleri ve Al-Medine’yi Mekke’den daha çok tercih eden alimlerinin çoğu, ve hürmetleri öylesine ulaştı ki, Peygamberimizin kabirinin bile Allah’ın arşından ve onun sandalyesinden(kürsi) daha üstün olduğunu söylediler! Ve bununla, gözlerini bu sorundan kapatmaya çalışırken buluyorsunuz ve bunun yerine, ok atıp yalnızca Şiilere saldırıyor!

Ve sıradan insanlara, Mekke’den üstün olan bazı yerlere inanan tek şahısların Şiiler olduğu ve kimsenin bu inancı paylaşmadığı yanılsaması veriyorlar. Ancak Nevasibler, halife Ömer’i ve İmam Maliklerini karalayıp onları ve Mekke’nin en üstünlükten dışlandığına dair inançlarına meyledenleri neden reddetmiyor? Ve onları yanlış yönlendirme ve sapkınlıkla mı suçlayacaksınız ?!

Şiiler kutsal Mekke’nin kutsallığını korumaya inanırlar ve onu Allah’ın kutsal toprağı ve yeryüzünün en kutsal ve şerefli yerleri arasında görürler. Ve Kabe onların namaz sırasındaki kıbleidir ve başka bir şeye (yönünü) değiştirmezler. Ve Hacları her yıl orada yapılır ve hac ayinlerinin oradan başka yapılmasına izin verilmez. Ve Ahlulbayt İmamlarından Mekke’nin mükemmelliğini ve şerefini anlatan bir dizi rivayet vardır.

Bu rivayetler arasında Maysir bin Abdülaziz’den İmam Bakir’den biri şöyle demiştir:

Abi Jafar ile birlikteydim ve yaklaşık 50 kişinin bulunduğu bir gölgeliğin yanındaydı. ve bizden uzun bir sessizlikten sonra oturdu ve şöyle dedi: “Bu ne? Belki de görüyorsunuz ki benim Allah’ın bir Peygamberi olduğumu! Vallahiben öyle değilim ama Reslullah’tan özel bir ilişkim ve bir doğumum var (muhtemelen onun soyundan geliyor), Öyleyse bize gelen Allah’a varır. Bizi seven Allah onu sever, bizi inkar edeni de Allah inkar eder. Allah katında onun ikametgahı olarak hangi toprak parçasının layık olduğunu biliyor musunuz? ” Aramızdan hiç kimse konuşmadı. Bu yüzden kendi kendine cevap verdi ve şöyle dedi: “İşte bu, Allah’ın mabedi olarak seçtiği ve onu evi yaptığı Mekke’dir.” Daha sonra şöyle dedi: “Allah katında hangi toprak parçasının içinde kutsallık olarak hak kazandığını biliyor musunuz?” Aramızdan kimse konuşmadı. Bu yüzden kendi kendine cevap verdi ve şöyle dedi: “Bu Kutsal Cami.” Sonra dedi ki: “Kutsal Caminin hangi bölümünün Allah katında en büyük kutsallığa sahip olduğunu biliyor musunuz?” Yani aramızdan hiç kimse konuşmadı. Bu yüzden kendi kendine cevap verdi ve şöyle dedi: “Kara taş ile Makam ve Kabe’nin kapısı arasında kalan budur ve bu da İsmail’in taşıdır. Orada ganimetlerini korudu ve namaz kıldı ve Vallahi, eğer bir hizmetçi gece gündüz ona gelene kadar orada namaz kılarsa ve gece ona gelene kadar bütün gün oruç tutarsa, bizim (Ehl-Beyt’in) hakkını ve kutsallığını tanımaz, o zaman Allah ondan hiçbir şey kabul etmez.
(Thevābul ‘Amāl, Şeyh Saduq’dan, s. 245).

Kendilerini ‘Ahlus Sünnet vel Jama’ olarak nitelendiren Şiilere gelince, kutsal Kabe’yi mancınıkla vurduklarını ve ateşle yaktıklarını, yıktıklarını ve kutsallığını korumadıklarını görüyoruz!

Al-Tabarī diyor ki:

İbn Zübeyr onlarla geceye kadar dayandı ve savaştı, sonra ondan kaçtılar ve bu ilk kuşatma sırasında oldu. Daha sonra Muharrem ve Safar’ın geri kalanında, 46AH’ın Cumartesi günü Rabiul Awal’den üç gün geçene kadar ona karşı ayaklandılar ve onunla savaştılar ve Allah’ın kutsal evine mancınıklarla saldırdılar ve ateşle yaktılar.
(Trīkh al-Tabarī, cilt 4, s. 383)

Ve Al-Mas’ūdī dedi:

Sonra Allah’ın evinde taşlar ve kayalar fırlatıldı ve ateş, yağ, pamuk ve diğer yanan maddelerle taşlar atıldı, bu da Kabe’nin yıkılmasına yol açtı.
(Tarīkh Al-Mas’ūdī, C1 s. 379)

Ve Suyūtī dedi ki: ”Ve Yezid’in yaptığını Medine halkına yaptığında ve Yezid içki içip iğrenç şeyler yaptığında, halk ondan birden çok nefret edip ona karşı ayaklandı. Allah hayatını kutsamadı ve Harrah ordusu İbn Zübeyr’i öldürmek için Mekke’ye giderken ordunun lideri yolculuk sırasında öldü ve onlar için yeni bir lider seçildi. Mekke’ye gelerek İbn Zübeyr’i kuşattılar ve ona mancınık atarken onunla savaştılar ve bu 64 Safar AH yılında oldu. Kabe’nin örtüsü, ateşin kıvılcımı ve İsmail yerine Allah’ın emriyle kurban edilen koçun boynuzları nedeniyle yanmış ve bu Kabe’nin tavana asılmıştır.
(Suyuti’nin Tārīkh al-Khulafah, C1, s. 182.)

Ahlus Sünnet vel Jama’a’dan tektanrılı Müslümanlar olduklarını iddia edenlerin, Mekke dışındaki hac haklarını yerine getirdiklerini görüyoruz! Ve son yıllarda Kudüs’teki Kaya Kubbesi’nde sözde kutsal taşa Hac yapmayı denediler ve etrafında tavaf edip Sa’y yapıp saçlarını kestiler ve hayvanları kurban ettiler!

İbn Kesir şöyle dedi:

Ve bu Abdul Malik’e ulaştı ve halkın Hac’dan men edilmesini ve böylece bir kargaşaya neden oldu. Bu nedenle, onları Hac’dan uzaklaştırmak ve kalplerini yatıştırmak için Kaya ve Mescid-i Aksa’nın üzerine bir kubbe inşa etti. Ve Kabe’yi nasıl tavaf ederlerdi ve bayram gününü orada geçirip kafalarını kazıtarlardı.
(Al-Bidayah wa Al-Nihayah, İbn Kesir, V8, s. 308, Sahib Miratuz-zaman’dan)

Şiilerin kutsal Kerbela kentine ‘Hac yaptığını’ yalan söyleyenlere gelince, amaçlarının Şiilerin Kerbela’da Hac görevlerini yerine getirdiğini tasvir eden saf insanları kandırmak olduğunu bilin! Aslında Kerbela’ya Peygamber’in torunu ve sevgilisi Abi Abdillah ve Hane halkı ile onun için şehit olan sahabeleri ziyarete gidiyorlar, İhram, tavaf, S’ay, saç kesme, Şeytan taşını taşlama, kurban etme vb. hali yoktur. Kerbela ziyareti, sadece iki birim namazı olan bir Ziyare’dir, tıpkı insanların Reslullah’ı ziyaret edip iki birime şerefli kabri başında namaz etmeleri gibi. Sözcük anlamıyla hac, bu amaçlanan anlama sahiptir (ziyaret etmek) ve Şiiler Kerbela ziyaretlerine bu açıklamayı atfetmezler, çünkü Hac terimi artık sadece Mekke için tasarlanmış ve kendine özgü benzersiz ritüelleri ve ayinleri gerektiren belirli bir yasal anlama sahiptir. [3]

Ve Nevasib’in yalanları, Şiilerin Kerbela’da başka bir Kabe inşa ettiklerini yanlış bir şekilde iddia ettikleri noktaya kadar ulaştı! Ve bu yanlış iddia için, Kerbela halkı, Amir al-Mu’minin orada doğduğu gerçeğini onurlandıran bir kopya model Kabe yaptığında, Amir al-Mu’minin’in doğum anma törenlerinden birinin resmini kullandılar ‘Sünnilerin’ doğum anma gününde Peygamber Camii’nin yeşil kubbesinin kopyalarını veya modellerini nasıl yaptığına benzer şekilde, ya da dünyanın birçok yerinde kutsanmış doğum yıldönümleri vesilesiyle yapılan İmamların türbelerinin kubbelerini temsil eden diğer modelleri nasıl yaptıkları. Bu tören süsleri genellikle güzelleştirme amacıyla tören platformlarına veya sahnelerine yerleştirilir ve daha sonra belirli olaylar bitince kaldırılır. Ancak Necdiler( Muhammed ibn Abdul-Wahab’ın takipçileri), Nevasib ve hasta kalpleri olanlar, Şiilerin Kerbela’da insanları Mekke’de Hac yapmaktan uzaklaştırmak için başka bir Kabe yarattığını iddia ederek, bu resimlerden hatıralardan yararlanırlar ve İslam dünyasında dağıtırlar!

İmam Hüseyin’in ziyaretinin mükafatı meselesine gelince, evet, Ehl-Beyt’ten İmam Hüseyin’in Ziyaretinin 1000 kabul edilen Hac’a eşit büyük(iyi) bir mükafatı olduğunu belirten teyit edilmiş rivayetler vb. ve İmam Ja’far bin Muhammed Al-Sadiq’in şerefli bir anlatımında:

“Hüseyin’in mezarını ziyaret eden Yüce Allah, bin kabul edilen Hac ve bin kabul edilen Umre kaydedecek ve aynı yıl 15.Şaban arifesinde, Eidul Fitr arifesinde ve Araf arifesinde İmam Hüseyin’in Ziyaresini yerine getiren kişiye bu yaşam ve ahiret ile ilgili bin talep verecektir.”
(Wasāilus Shiah C14 s. 476)

Ve bunun anlamı, Hüseyin’in Ziyaretini kılan kişinin Mekke’ye hac yükümlülüğünden kurtulması değildir! Yaptığı Ziyaretinin, Hac için olan bu fiil ve ayinleri yerine getirdiği anlamına da gelmez! Bunun anlamı şudur ki, mümin bu şiddetle tavsiye edilen eylemi, yani Hüseyin’in Ziyarası’nı gerçekleştirdiğinde, Sonra Yüce Allah, ona bin hac ve umre pay ve mükafatına eşit büyük bir mükafat yazar, ve bu, varlığından, iyilik ve iyiliklerinden Yüce Allah’ın cömertliğindendir.

Ve benzer rivayetler kaynaklarımızda ve muhaliflerimizin diğer eylemlerine ilişkin kaynaklarında anlatılmıştır. Peygamberimizden rivayet edilir:

Yasak yollardan türetilmiş bir sikkeyi Allah katında iade etmek 70.000 hacıya denktir.

Kaynaklarımızdan: Al-D’awāt, Al-Marwāndī, s. 25 ve kaynaklarından Al-Ansāb, Al-Samānī, C4, s.87.

Böylece Yüce Allah, bazı fiilleri farz kılmıştır ve büyük mükafatı olan bazı fiilleri tavsiye etmiştir ve Allah, dilediğini hesap sormadan rızıklandırmıştır.

Şeyh el-Habib Dairesi


  • [1] Al-Mustafīḍ (Arapça: المُستَفیض) anlatımı, anlatımın her seviyesinde en az üç anlatıcının yer aldığı bir anlatım türüdür.
  • [3] Dil anlamında hac, Arapça sözlüklere göre sadece dini bir hac ziyareti veya gitme niyeti anlamına gelebilir. Bununla birlikte, alimler, terimlerin Peygamber ve İmam’ın zamanlarında nasıl değiştiğini inceledikleri belirli bir hukukî edebi anlam kavramını tartışırlar. Örneğin Salah, dilbilimsel anlamda herhangi bir tür namaz veya dua anlamına gelebilirken, daha sonra Peygamber ve İmamlar döneminde belirli bir anlama dönüştü. Birisi “Salah” terimini duyduğunda, Müslümanlar tarafından günlük olarak gerçekleştirilen belirli İslami Salah’ı düşünürler. Bu, Hac’ın kutsal Mekke kentine yapılan hac yolculuğunun belirli bir anlamı olacak şekilde değişmesine benzer.
  • [3] Dil anlamında hac, Arapça sözlüklere göre sadece dini bir hac ziyareti veya gitme niyeti anlamına gelebilir. Bununla birlikte, alimler, terimlerin Peygamber ve İmam’ın zamanlarında nasıl değiştiğini inceledikleri belirli bir hukukî edebi anlam kavramını tartışırlar. Örneğin Salah, dilbilimsel anlamda herhangi bir tür namaz veya dua anlamına gelebilirken, daha sonra Peygamber ve İmamlar döneminde belirli bir anlama dönüştü. Birisi “Salah” terimini duyduğunda, Müslümanlar tarafından günlük olarak gerçekleştirilen belirli İslami Salah’ı düşünürler. Bu, Hac’ın kutsal Mekke kentine yapılan hac yolculuğunun belirli bir anlamı olacak şekilde değişmesine benzer.

The Office Of His Eminence Sheikh al-Habib